“Bir sistem, çevresindeki çeşitliliği yönetebilmek için en az o kadar çeşitli olmalıdır.”
Ashby’nin “gerekli çeşitlilik” yasasını anlatan bu cümle, ERP projelerinde “standartta kalma” disiplinine inananların tüylerini kabartabilir.
Yine de gerçek şu. ERP’ler, ömürleri boyunca maruz kaldıkları çevresel değişikliklere karşı kendi içsel çeşitliliklerini artırmaya çalışıyor. Bu nedenle Ashby’nin yasasına dair sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyor. Her yeni sürümde içsel çeşitliliğini büyütüp dışsal çeşitliliği emme ve farkı kapatma gayretindeler. Kısacası, ERP’ler öğreniyor.
Peki insan ve kurumlar bu öğrenmenin neresinde?
İnsana dair çevresel çeşitlilik nereden ve nasıl öğrenilecek? Bu çeşitliliği kim emip farkı kapatacak? Davranış kalıpları, direnç biçimleri, yönetim tarzları, kurum içi hiyerarşiler, belirsizlikler ve bazen entrikalar… Bunların hiçbiri parametrik değil. Bu bakımdan ERP, insanın çeşitliliğini “yönetemez” ancak onunla yaşamaya çalışır. Başaramazsa da “raf ürünü” olur.
Bu ERP’den çok değişim yöneticilerinin işidir. Üst yönetimler, danışmanlar, değişim liderleri, kendi içsel çeşitliliklerini ne kadar geliştiriyorlar? Bir doktorun literatürü yakalamak için haftada onlarca saat okuması gerekiyorsa, insana dair binlerce yıllık anlam arayışını anlamak ve yönetmek zorunda olan profesyonellerin kaç saat okuması ve yenilenmesi gerekiyor?
Freud “insanın grup içerisinde geçirdiği yaşantısında entelektüel yeteneklerinde azalma başlar” diyor. Bu şirketler içinde geçerli.
ERP’ler her gün yeni verilerle beslenip “versiyon atlıyorken”, insanın “beta” da kalması hali “aptal insanlar, zeki makineler” dönemine mi işaret ediyor? Bunu bir düşünelim.
Türkiye’de tablo daha da karmaşık. Kültürel çevremiz yüksek insani çeşitlilik barındırıyor. Sezgisel kararlar, kişisel ilişkiler, duygusal iletişim biçimleri, hiyerarşiye dayalı yapılar. Bu kültür, batı merkezli rasyonel ERP sistem mantığıyla çoğu zaman örtüşmüyor. Bu nedenle global ERP’ler, Türkiye’de derin bir kültürel çeşitlilik çatışması yaşıyor.
Birçok firma global ERP tercihlerini yalnızca bütçe veya ölçekle yapıyor. Ashby’nin “gerekli çeşitlilik” ilkesi neredeyse hiç hesaba katılmıyor. ERP’nin içsel çeşitliliği ile Türkiye’nin kültürel/operasyonel çevresel çeşitliliği arasındaki denge göz ardı edilince, milyon dolarlık projeler insan davranışları ve kültürel direnç yüzünden zorlanıyor ve batıyor. Yazılım değil, insan; teknoloji değil, kültür uyumsuz. Bunu anlamak için daha ne kadar projenin batması gerekecek?
ERP’ler çeşitliliği öğreniyor; biz hâlâ eski sürümdeyiz.
Son cümlede yine Ashby’ye dönelim:
“Yalnızca çeşitlilik, çeşitliliği yönetebilir.”
Bu yüzden yalnızca ERP’nin değil, insanın ve kurumun da içsel çeşitliliğini büyütmek şart.