Türkiye’de ERP sektörü giderek daha çok bir fine dining salonuna benzemeye başladı. White paper’lar, “cloud ready” afişleri, AI çözümleri ve demo ekranlarındaki parlak grafikler…
Herkes masasında beyaz örtü serili “mükemmel” bir deneyim sunduğunu söylüyor. Ama çoğu müşteri, parlayan tabakta hâlâ kuru ekmek yiyip su içiyor.
“White tablecloth” Sunum ve ERP
Fine dining kavramı, 18. yüzyıl Fransa’sının aristokrat sofralarından İngiltere’ye geçtiğinde “white tablecloth” (beyaz masa örtüsü) bir sınıf göstergesine dönüştü.
Beyaz masa örtüsü yalnızca temizliği değil; seçkinliği, ayrıcalığı ve statüyü temsil ediyordu. Orta sınıf için bu, sadece bir yemek değil, bir yere ait olma deneyimiydi.
Bugün ERP sektöründeki tablo bundan çok farklı değil. Meseleyi iki tarafıyla ele almak gerekir: ERP tedarikçileri ve müşteriler. Müşterilere ayrıca geleceğim; önce çuvaldızı kendimize batıralım.
Birçok tedarikçi, sıradan fonksiyonlarını “fine dining menüsü” gibi pazarlıyor.
Stok, muhasebe, insan kaynakları, konfigürasyon, stok birim değişimi vb. her ERP’nin yapması gereken temel modül ve fonksiyonlar, şık bir menü diliyle “akıllı, bulut tabanlı, ileri analitik” olarak servis ediliyor.
White paper kabardıkça içerik ve yaratılan gerçek değer küçülüyor.
ERP, mutfakta ve sahada değil; sunumda üretiliyor.
Byung-Chul Han’ın Parlaklık Kültürü dediği şey.
“Görünür olan, doğru olandan daha çok değer kazanır.”
ERP pazarlaması da bu parlaklık kültürünün bir parçası hâline geldi.
İşlev ya da sistem değil, statü anlatılıyor, satılıyor ve satın alınıyor.
Ben buradayım ERP’si!
Fine dining yalnızca yemek değil, bir sosyal konum ifadesidir.
Tabağa değil, masada kimlerin olduğuna bakılır.
Türkiye’de birçok firma, aynı refleksi ERP seçiminde de gösteriyor.
İşlevine, kurum kültürüne, toplam sahip olma maliyetine bakmadan “global büyük ERP”leri tercih ediyor. Çünkü bu bir statü yatırımı.
Tıpkı lüks bir restoranda çekilen fotoğraf gibi: “Ben bu masadayım.”
“White tablecloth”, 18. yüzyıl İngiliz orta sınıfının “Ben bu masadayım, bu gruba dâhilim” demesiydi. Bugün bizim orta ölçekli işletmelerin “global büyük ERP” tercihi de “Ben bu masadayım, bu gruba dâhilim” deme çabası maalesef.
Müşterinin “white tablecloth” ERP iştahı ile tedarikçinin “fine dining” anlatısı aynı “beyaz” gösteride buluştuğunda sonuç: tabakta ekmek–su, kasada kalın fatura.
Ne yemeğin lezzeti ne de emeğin kendisi konuşuluyor; konuşulan tek şey fatura.
Guy Debord’un Gösteri Toplumu’nda dediği gibi:
“Gerçeklik temsile teslim olur.”
Sessiz lezzet
ERP’de değer, abartıda değil; işlevde ve sahadaki sonuçtadır.
Gerçek çözüm gösterişsiz ve size uygun olandır.
Günün sonunda ya emeğiyle üretenlerin ortaya koyduğu sessiz lezzetle, ya da ‘fine dining’ ERP’lerin yalnızca parlayan boş tabağı ve altına sıkıştırılmış kalın faturası ile baş başa kalırsınız.